Geçmişte yönlendirici olmayan oyun terapisi adı ile bilinen bu terapide çocuğu değiştirmek ve kontrol etmek gibi bir amaç yoktur. Bu yaklaşımda amaç çocuğun kendi davranışlarının farkına varmasını sağlamak ve kendini yönetmesine izin vermektir. Bu ekolde çocuğa ve çocuğun içsel kaynaklarına güvenilir.
Çocuk Merkezli Oyun Terapisinde odaklanılan nokta çocuğun problemleri değil kurduğu ilişkidir. Bu ekol kurulan ilişkinin çocuğun iyileştirme gücünü harekete geçireceğine inanır. Çocukta iyileşme belli bir amaçlar doğrultusunda hazırlanan oyuncaklar ile ifade gücü sayesinde başlar.Çocuğun kelimeleri oyuncaklardır.Ve çocuğun seçimleri doğrultusunda ilişkilendirme ve iyileşme başlar.Süreçte bütün seçimler tamamen çocuk tarafından belirlenir. Çocuğun içinden gelen oyun yönlendirmesinin, terapistin dışarıdan sunacağı yönlendirmeden daha faydalı olacağına inanılır.
İyileşmeye giden yolda çocuğun kendi ihtiyaçlarını en iyi kendisinin bildiğine güvenir ve bunu da oyun yoluyla ortaya koyduğunu hissettirir. Dr. Byron Norton ve Carol Norton tarafından geliştirilen bu model çocuğun doğuştan getirdiği iyileşmeye ve iyi olana yönelme becerisine vurgu yapar. Her türlü toplumsal etiketlemenin dışında, asıl mesele çocuğun kendi yaşamındaki ikilemleri, çatışmaları kendisinin nasıl hissettiği ve ne yapacağını buluşudur. Bu düzeltilecek bir yer değildir. Deneyimsel oyun terapisi sadece çocuğun kendisine, bildiğine güvenir ve buradan başlar. Çocuğa kendi hayatının başrolünü veren farklı oyun terapisi yaklaşımları olsa da Deneyimsel Oyun Terağisi çocuğa sadece başrol değil kendi oyununun dolayısıyla hayatının yönetmeni olma alanını tanır.
Flial Terapi, anne-baba ve 3-10 yaş arasındaki çocuğa uygulanan ve çocuğu anlamak için geliştirilen psiko-eğitimsel bir yaklaşımdır. Filial Terapi'de anne ve baba, çocukları ile özel oyun saatlerini nasıl işleyeceğini öğrenir. Filial Terapi’de anne baba aktif olarak yer alır, çocukları ile oyun oynarken nelere dikkat etmeleri gerektiği hakkında bilgi alırlar.
Psikodrama, Jacop Levi Moreno’nun 1920’ lerde geliştirdiği ve Sosyometri olarak isimlendirdiği bir eylem-işlem yöntemidir. Psikodrama, Yunanca’daki “psyche (ruh)” ve “drama (eylem)” sözcüklerinden oluşur. İlk on yılda psikoterapi uygulaması olarak sınırlanan bu yöntem, 1930 lardan başlayarak pedagoji, endüstri ve öğrenim alanlarına da aktarılmıştır (Özbek,1976; Schützenberger, 1995).
Psikodrama, bireylerin yaşadıkları sorunları yeniden ele alıp sorgulama ve sahneleme biçimi olarak tanımlanabilir. Bireyler bir grup ortamı içinde, diğerleriyle etkileşim içinde girdikleri rollerle, dolayısıyla kendileriyle ilgili farkındalık kazanırlar. Psikodrama bireylere, dramatik canlandırmalar yoluyla, geçmiş ve güncel sorunlarını ve çatışmalarını ya da geleceğe dair beklenti, kaygı ve güçlüklerini ele alarak hazırlanma, başa çıkma becerilerini görme ve bunları deneme olanağını sağlar. Bu yönüyle Psikodramanın terapötik etkisi yanı sıra, pedagojik etkinliğinden de söz edilebilir (Schützenberger, 1995)
Psikodrama, bireysel seanslarda da aktif olarak kullanılabilen bir yardımcı unsurdur.
Bilişsel davranışçı terapi öncelikle sadece yetişkinlerde uygulanmaktaydı, çocuklar ve ergenlerde BDT yaklaşımı ile çalışılması 1990’lı yıllardan sonra başlamış olup, bilişsel davranışçı terapinin çocuk ve ergenlerde uygulanması yıllar sonra psikoterapi alanında yerini almıştır.Duygu, davranış, düşünceler üzerine çalışılan bu ekol ile çocuk ve ergen gruplarında da olumlu sonuçlar elde edilmektedir.